Programın konuşmacısı, Rizeli araştırmacı-yazar Recep Koyuncu oldu.
Sunumda, 1925 yılında gerçekleşen Rize İstiklal Mahkemesi yargılamalarıyla ilgili yeni açığa çıkan belgeler, geçmişte anlatılanlarla arşiv gerçekleri arasındaki farklar ve dönemin toplumsal koşulları ele alındı.
"Belgesiz tarihçilik kendi kendini aldatmanın en kestirme yoludur"
Konuşmasına, tarih araştırmalarında belgenin önemine dikkat çekerek başlayan Koyuncu, uzun yıllar boyunca Rize İstiklal Mahkemesi hakkında kulaktan dolma bilgilerle yanlış bir algı oluşturulduğunu belirtti:
"Aynı olayı farklı kişilerin ninesinden, dedesinden dinlediğinizde bambaşka hikâyeler çıkıyor. On yıl önceye ait kahvaltıda ne yediğimizi hatırlarken, 100 yıl önce olanları anlatılarla şekillendirmek sağlıklı değildir."
Koyuncu, tarihçi Ahsen Batur'un sıkça kullandığı "Belgesiz tarihçilik, kendi kendini aldatmanın en kestirme yoludur" sözünü hatırlatarak, bu ilkenin bugün daha da önemli hâle geldiğini söyledi.
"İstiklal Mahkemesi tutanakları açılınca gerçekler ortaya çıktı"
Koyuncu, hükümetin 2010 yılında aldığı kararla İstiklal Mahkemesi tutanaklarının araştırmacılara açılmasının, Rize duruşmalarıyla ilgili 90 yıldır süren bilgi kirliliğini sona erdirdiğini belirtti.
Arşivlerde yer alan yaklaşık 900 bin sayfalık tutanaklarda, döneme ilişkin birçok ezberin bozulduğunu vurgulayan Koyuncu şunları söyledi:
"Yıllarca 'imamlar asıldı' dendi. Oysa belgeler ortada: Rize'de yargılanan 11 imamdan 10'u beraat ediyor, sadece biri mahkûm ediliyor. Eğer amaç din adamlarını hedef almak olsaydı, tam tersi sonuçlar ortaya çıkardı."
"Halk yıllarca kulaktan dolma bilgilerle kandırıldı"
Koyuncu, özellikle 1990'lı yıllarda kimi siyasetçilerin ve yazarların, belgeleri yanlış çevirerek ya da eksik yorumlayarak kamuoyunu yanlış yönlendirdiğini söyledi:
"Belgeyi okuyamayanlar kendi anlayışlarına göre aktardılar. Bazı isimler, Osmanlıca metinlerin yanlış çevirileriyle toplumu yanıltan kitaplar yazdı. Şimdi belgeler elimizde ve doğrular açıkça ortada."
"İmamların çoğu dua ve ziyaret çağrısıyla oraya gitti"
Sunumda, isyana katılan grupların nasıl toplandığına dair detaylar da paylaşıldı. Koyuncu, farklı bölgelere farklı çağrıların yapıldığını belirtti:
Bir kısım köylüler "Sakal-ı Şerif ziyareti yapılacak" denilerek davet edildi.
Bazı gruplara ise "Silahlarınızı alıp gelin" mesajı gönderildi.
Bu farklı çağrıların, olayın mahiyetinin halk tarafından tam olarak anlaşılmamasına yol açtığını ifade etti.
"Bu olayın dinden kaynaklanan bir isyan olmadığı belgelerden görülüyor"
Koyuncu, mahkeme başkanının duruşmaların başında yaptığı konuşmada, davanın dini bir mesele olarak değil, devlet otoritesine karşı girişilmiş bir hareket olarak değerlendirildiğini hatırlattı:
"İddia edildiği gibi 'dinle ilgili bir isyan' değil; dönemin yokluk, kıtlık, kandırılma ve yanlış yönlendirmelerle şekillenen bir toplumsal olaydır."
Torunların sessizliği dikkat çekiyor
İdam edilen bazı kişilerin ailelerinin yıllarca bu konuyu konuşmadığını belirten Koyuncu, bunun nedeninin çoğu zaman "yanlış anlaşılmak" ya da "toplumsal baskı" olduğunu söyledi.