Tarım sektörü, yıl geçtikçe büyüyen bir krizle karşı karşıya kalıyor. Ekonomiye olan katkısı sürekli olarak azalan bu sektörde, çiftçilerin yaş ortalamasının yükselmesi, kaybedilen tarım arazileri ve artan dışa bağımlılık kritik bir duruma işaret ediyor. Finansal Piyasalar Uzmanı İris Cibre, sosyal medyada yaptığı paylaşımla Türkiye tarımının karşılaştığı yapısal sorunları yeniden gündeme getirdi. 1998 yılında Gayrisafi Yurt İçi Hasıla (GSYH) içerisinde yüzde 20 paya sahip olan tarım, 2024 itibarıyla bu oranın yüzde 5,5'e düşeceğini öngörüyor. Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) verilerine göre tarımın GSYH içindeki oranı son yirmi beş yılda sürekli bir azalma göstermiştir. 1998'de sanayi ve imalatın yanı sıra ekonominin en önemli unsurlarından biri olan tarım, günümüzde bilgi-iletişim ve finans hizmet sektörlerinin gerisine düşmüştür.
Çiftçi Nüfusunun Yaşlanması
Türkiye'deki çiftçiler arasında dikkat çeken bir demografik dönüşüm yaşanıyor. İris Cibre'nin paylaştığı verilere göre, bu kesim için yaş ortalaması 58 olarak belirlenmiş. Genç kuşakların tarım alanında faaliyet göstermemesi, bu sektörde yeni nesil üreticilerin yetişmesini zor kaçınılmaz hale getiriyor. Tarım eğitimi alan gençlerin sayısının düşüklüğü ve kırsal kalkınma desteklerinin yetersizliği, sektördeki bu yaşlanmayı daha da derinleştiriyor. Bu durum, gelecekte tarımda sürdürülebilir bir üretim sağlanmasını tehdit ediyor. Çiftçilerin gençleşmesi için atılacak adımların yetersiz kalması, tarımın geleceği açısından kaygı verici bir tablo ortaya koyuyor.
Tarım Arazilerinin Kaybı
Türkiye'de tarım alanlarında önemli bir daralma yaşandığı resmi olarak kaydedilmektedir. 2000'li yılların başından itibaren, imar faaliyetleri, sanayi yatırımları ve maden projeleri nedeniyle milyonlarca hektar tarım arazisi üretim dışı kalmıştır. Tarım arazilerinin azalması, hem mevcut üretimi hem de gelecekteki üretim potansiyelini olumsuz yönde etkilemektedir. Verimli arazilerin kaybı, uzun vadede tarımsal üretim üzerinde baskı oluşturarak gıda güvenliğini tehdit edebilir. Bu durum, tarım politikalarının yeniden gözden geçirilmesini ve sürdürülebilir bir planlama yapılmasını zorunlu kılıyor.
Yanlış Fiyat Politikalarının Sonuçları
Eski TÜSEDAD Başkanı Sencer Solakoğlu, yaptığı paylaşımda tarım ve hayvancılık sektöründeki yapısal sorunların yalnızca ekonomik bir kriz yaratmadığını, aynı zamanda kurumsal bir kriz haline dönüştüğünü ifade etti. Solakoğlu, sivil toplum kuruluşlarının etkisinin azalmasının bu durumu pekiştirdiğini belirtirken, bu durumun erken uyarı sistemlerini devre dışı bıraktığını vurguladı. Ayrıca, Ulusal Süt Konseyi tarafından belirlenen yeni çiğ süt fiyatlarının maliyetlerin altında kalmasının olumsuz etkileri konusunda uyardı. Avrupa'da süt fiyatlarının 26 lira seviyesinde iken, Türkiye'de bu fiyatın 18,35 lira ila 19,60 lira arasında değişmesinin, üreticiler için sürdürülebilir olmadığını ifade etti. Üretim maliyetleri karşısında fiyatların düşük kalması, çiftçilerin üretim yapma motivasyonunu etkileyerek sektörde duraksama yaratabilir.
Üretim Krizi ve Gelecek Tehditleri
Solakoğlu, sahadan gelen gözlemleriyle tarım sektöründeki mevcut kriz durumuna dikkat çekti. Tarım işletmelerinin boş olması, hayvan sayısının düşmesi gibi işaretler, giderek artan bir ithalat bağımlılığına işaret ediyor. Türkiye'nin tarımsal potansiyeline rağmen, mevcut yanlış fiyatlandırma politikalarının tarım sektörünü olumsuz etkilediğini vurguladı. Doğru fiyat politikalarının uygulanmaması durumunda, üretimin durma noktasına geleceğini söylüyor. Üretici kimsenin destek almadığı, bağımsız bir kooperatif gibi çalışmak zorunda kalacaktır. Sektördeki bu kriz, ciddi bir dönüşüm gerektirmekte ve acilen çözüm bulunması icap etmektedir.