Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Fizik Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Selcen Uzun Duran tarafından gerçekleştirilen yeni çalışma, Çernobil nükleer kazasının üzerinden 38 yıl geçmesine rağmen Türkiye'nin Doğu Karadeniz kıyısındaki doğal ve yapay radyasyon seviyelerini mercek altına aldı. Bu araştırma özellikle Trabzon, Rize ve Artvin illerinin kıyı bölgelerine odaklanarak, bölgedeki radyasyon seviyelerinin hala etkisini sürdürdüğünü ortaya koydu. Dr. Duran, yaptığı bu incelemede Çernobil'den sonra yayılan radyasyonun etkilerinin bölgede hâlâ hissedildiğini belirterek, en yüksek radyasyon seviyesinin Trabzon'da bulunduğunu vurguladı.
Yapılan çalışmada, Doğu Karadeniz Bölgesi'nde yer alan Trabzon, Rize ve Artvin illerinin kıyı bölgelerinden 49 adet toprak örneği alındı. Bu toprak örneklerinden elde edilen veriler doğrultusunda doğal ve yapay radyoaktivite değerleri belirlendi. Analiz sonuçları, Trabzon'daki radyasyon seviyelerinin, diğer illere göre daha yüksek olduğunu göstermektedir. Bu durum, Trabzon'un coğrafi ve çevresel koşullarının yanı sıra, yerel insan faaliyetlerinin de etkili olabileceği düşüncesini ortaya çıkarıyor. Dr. Duran, bölgedeki yapısal özelliklerin ve insanların günlük yaşamındaki alışkanlıklarının radyasyon seviyelerindeki artışa katkıda bulunabileceğini ifade etti.
Toplanan toprak örnekleri üzerinde yapılan ayrıntılı analizlerde, tüm örneklerde Çernobil nükleer kazasına ait kalıntılara ulaşılmıştır. Dr. Duran’ın vurguladığına göre, özellikle 137 Cesium (137 Cs) izotopunun Trabzon ve Rize'de yüksek konsantrasyonlarda tespit edilmesi dikkat çekici bir bulgudur. 137 Cs'nin yapay bir radyoizotop olması, insan kaynaklı nükleer kazaların ve çevresel taşınımların bölgedeki etkilerini ortaya koyuyor. Rize'deki yüksek 137 Cs düzeylerinin, yağışlı iklim özellikleri nedeniyle nükleer serpintilere karşı daha fazla hassasiyet gösterebileceğini de ekleyen Duran, bu durumun bölgesel çevresel etkilere işaret ettiğini belirtti.
Dr. Duran’ın araştırması, 38 yıl önce yaşanan felaketin etkilerinin hâlâ devam ettiğini gösteriyor. Toprak örneklerinden elde edilen veriler, nükleer kazaların uzun vadeli etkilerinin analizi açısından büyük önem taşıyor. Örneğin, 2024 yılında Trabzon, Rize ve Artvin kıyı kesimlerinden alınan toprak örneklerinde tespit edilen 137 Cs düzeylerinin, bu radyonüklidin hâlâ mevcut olduğunu kanıtladığını belirten Duran, bu durumun gelecekteki çevresel değişimler ve halk sağlığı açısından da göz önünde bulundurulması gerektiğine vurgu yaptı. Araştırma sonuçlarının, çevresel politikaların şekillendirilmesine katkı yapması beklenmektedir.
Bölgedeki radyasyon düzeylerinin izlenmesi, hem doğanın sağlığı hem de insan sağlığı açısından kritik bir önem taşımaktadır. Dr. Duran, bu verilerin tekrarlanacak araştırmalarda dikkate alınarak, bölgesel kalkınma ve çevre politikalarında somut adımlar atılması gerektiğini savunuyor. Ayrıca, ilgili otoritelerin nükleer kazaların uzun dönemli etkilerini değerlendirecek detaylı çalışmalar yapması gerektiği, böylece halkın bilinçlendirilmesi ve gerekli önlemlerin alınması için çaba sarf edilmesi gerektiği düşünülmektedir.
Gerçekleştirilen son araştırmalar, radyasyon kalıntılarının insan sağlığı üzerindeki etkisini mercek altına aldı. Yapılan çalışma, hem doğal hem de toplam radyonüklitler açısından yıllık etkin doz değerlerinin dünya genelindeki ortalamanın altında olduğunu ortaya koydu. Radyasyon düzeylerinin, herhangi bir risk oluşturmadığı ve yaşam boyu kanser riski için belirlenen sınır değerlerinin geçilmediği kaydedildi. Araştırmanın bulguları, topraktaki aktivite düzeylerini analiz ederek, bölgedeki yaşayan bireyler için önemli bir sağlık problemi bulunmadığı sonucunu desteklemektedir.
Yapılan analizlerde, radyonüklitlerin dağılımının belirlenmesi için sıradan kriging yöntemi kullanılarak enterpolasyon işlemleri gerçekleştirilmiştir. Bu yöntem, araştırma alanında bulunmayan noktaların aktivite değerlerinin tahmin edilmesinde kritik bir rol oynamaktadır. Tahmin edilen değerler, bölgedeki radyonüklit dağılımını gözler önüne seren dağılım haritaları oluşturmak için kullanılmıştır. Elde edilen bu grafikler, araştırmacılara bölgedeki radyasyon seviyeleri hakkında daha detaylı ve güvenilir bilgiler sağlamakta önemli bir katkı sağlamaktadır. Çalışma sonuçları, döngüsel bir veri toplama ve analiz süreciyle derinlemesine incelenmiş ve belirli bir güvenle değerlendirilen bulgular ortaya konmuştur.
Analizlere dahil edilen ölçümler, bölgedeki radyonüklit dağılımıyla uyumlu bir şekilde değerlendirilmiştir. Elde edilen doz oranları, sağlanan aktivite ölçümleriyle belirli bir tutarlılık göstermiştir. Bu durum, bölgedeki çevresel radyasyon düzeylerine dair yapılan çalışmanın ne kadar güvenilir olduğunu kanıtlamaktadır. Ulaşılan veriler, sıradan vatandaşlar için herhangi bir sağlık tehdidi oluşturmadığını ortaya koyarken, ayrıca gelecekte bu tür çalışmaların sağlık üzerindeki etkilerini minimize etmek amacıyla daha fazla araştırma yapma gereğini de doğurmaktadır. Bilim insanları, bu sonuçların yalnızca belirli bir bölge için geçerli olmayıp, global ölçekte de dikkatle incelenmesi gereken bir konu olduğunu ifade etmektedir.