Son zamanlarda İstanbul'da yaşadığı zorlukları dile getiren Nurgül Yeşilçay, kenti terk etmeye karar verdi. Oyuncu, sevgilisi Necati Kocabay ile birlikte Ortaköy'de görüntülenerek, "İstanbul ile aramızda çok güzel bir bağ vardı fakat her ilişkinin bir süresi var. Şimdi biraz uzaklaşıp özlememiz gerekiyor" şeklinde açıklamada bulundu. Uzun zamandır sürdüğü ilişkideki değişikliklerin yanı sıra, şehir dışından yeni bir ev yaptıracak olmasının da plansız bir taşınmanın nedeni olduğunu vurguladı.
Yeşilçay, Instgram hesabı üzerinden İstanbul'dan neden ayrılmayı düşündüğünü fanlarıyla üç ana başlık altında paylaştı. Türkiye'nin en kalabalık ve hareketli şehri olan İstanbul, zamanla oyuncunun yaşam standartlarını olumsuz etkilemeye başlamış. Kocabay ile birlikte yeni bir başlangıç yapacak olmasının heyecanını da hissetmekte. Aynı zamanda, İstanbul’un sunduğu sosyal yaşamın getirdiği stres ve yoğun trafik gibi olumsuzluklardan kaçış arayışı içerisinde olduğu anlaşılıyor. Bu yeni dönemde, sakinliğin kendisine daha çok huzur vereceğine inanıyor.
Nurgül Yeşilçay, İstanbul’un sürekli trafik sorununa dikkat çekerek "Artık her dakika trafik var. Arabayla çıktığında 'Arabayı nereye park edeceğim?' diye düşünmen gerekiyor." sözlerini kullandı. Şehirdeki toplu taşımanın da yoğun ve rahatsız edici olduğunu dile getiren Yeşilçay, otobüs yolculuklarının kalabalığı ve yürümek için uygun yolların eksikliğini vurguladı. Şehir yaşamının getirdiği bu zorlukların, yaşam kalitesini düşürdüğünü düşündüğünü belirten Yeşilçay, bu tür problemler yerine daha anlamlı ve değerli işlerle zaman harcamayı yeğliyor.
Öte yandan, Nurgül Yeşilçay'ın taşınma kararının bir diğer sebebi de, yeni bir yaşam alanı inşa etme isteği. Şehir dışına yapacağı bu yeni ev, birçok olanak açısından daha rahat bir yaşam sunmasının yanı sıra, doğa ile iç içe olma fırsatı da sağlayacak. Yeşilçay'ın açıklamalarından, beynimizi daha değerli konularla meşgul etme düşüncesi, onun yeni hayatında sunduğu huzurun bir parçası olacak. Giderek daha fazla insanın büyük şehirlerden uzaklaşmayı tercih ettiği bu dönemde, Nurgül Yeşilçay’ın da benzer düşüncelerle hareket etmesi oldukça anlamlı bir durum.
Yeşilçay, gidişata yönelik kaygılarını ifade ederek, insanların ruh hallerinin son zamanlarda oldukça gergin olduğunu dile getirdi. Duvarlardaki huzursuzluğun ve toplumsal tansiyonun yükselmiş olmasının herkes üzerinde etkili olduğunu belirten ünlü oyuncu, insanların birbirleriyle olan iletişimlerinin adeta savaş haline döndüğünü vurguladı. "Herkes çok gergin. Bayağı gergin yani" diyen Yeşilçay, sözlerine şu şekilde devam etti: "Hepimizin bir toprağa falan basması lâzım. Ne bileyim, bize elektrik mi basıyorlar? Bu elektrik... Hepimiz çok elektrikliyiz." İnsanların birbirlerine karşı daha şüpheci ve mesafeli olduklarına dikkat çeken Yeşilçay, "Nasılsın?" gibi basit bir selamlaşmanın bile sorgulandığını savundu. Bu durumun, her an bir kavganın patlak verebileceği bir ortam yaratığını belirten Yeşilçay, bu çıkmazdan kurtulmak için durumu tersine çevirmeleri gerektiğine inanıyor.
Bu iletişim kopukluğunun nedenleri üzerine düşünen Yeşilçay, toplumun genelinde bir huzursuzluk ve belirsizlik hali olduğunu ortaya koyuyor. Gelişmelerin ve gündemdeki olayların insanların ruh halini doğrudan etkilediğini ifade eden ünlü sanatçı, mevcut durumun "elektrik" olarak tanımladığı bir enerjiyle tanımlanabilir olduğunu dile getiriyor. "Hepimiz çok elektrikliyiz yani," diyerek, bu yüksek gerilim hallerinin kişisel yaşamda ve toplumsal ilişkilerde yansımalarının dikkate alınması gerektiğini savunuyor. Böylece, bireylerin ne kadar zor durumda olduğuna ve içsel çelişkiler yaşadıklarına dikkat çekiyor.
Sonuç olarak, Nurgül Yeşilçay, toplumda hissedilen bu gerginliğin ve insanların birbirleriyle olan iletişimlerinin kirliliğinin, daha büyük bir sorun olarak karşımıza çıktığını belirtiyor. Ancak bunun yanı sıra, hayatın düzeni içerisinde lezzetlerin de azaldığını ifade ederek, "Ay her şey çok lezzetsiz," diyerek bir başka sorun alanına dikkat çekiyor. Ünlü sanatçı, lüks restoranlarda bile yediği yemeklerin tatlarının kaybolduğuna vurgu yaparak, bu durumun yalnızca gastronomi değil, genel yaşam kalitesinin bir yansıması olduğuna dikkat çekiyor. İçsel huzursuzluğun sadece bireylere değil, toplumsal yapıya da yansıdığı düşünüldüğünde, bu endişelerin yalnızca bireysel bir sorun değil, ortak bir mesele olduğunu gösteriyor.